Çok ağrına gitmişti. Bunu hak edecek ne yaptım diye kendini yemeye başladı. Çok üzülmüştü ama yaşı çok gençti. Hayatı öğrenmenin birinci kuralının ihanete uğramadan gözünün açılmayacağını bilmesi gerekiyordu.
Kendine geldi genç kız hayatın cilvesini yaşamaya devam etme kararı aldı. O kadar aklı başında bir kızdı ki herkes ona hayrandı. Üniversiteyi açıktan okumaya karar verdi. Aynı zamanda çalışarak çok gelişmek istiyordu. Delikanlı yaptıklarından çok pişmandı. Ama genç kız için zordu yeniden güvenmek. Yeniden terk edilmek çok ağrına gidebilirdi. Belki bu sefer ayağa kalkması çok zor olacaktı. İhaneti unutmadı ama yaşamı da çok seviyordu. Geçmişini çöpe attı ve geleceğine sımsıkı sarıldı.
İş yerinde bir sene daha çalıştıktan sonra başka şehre taşındı. Yeni başlangıçlar onu bekliyordu. Hep bir arayış içinde oldu. Ne arayışı mı?
Dolu dolu bir aşk istiyordu. Kalbinin sahibini arıyordu. Ama hiçbir zaman o delikanlıdaki aşkı bulamadı, hissedemedi. Belki de duyguları ölmüştü. Bilmiyordu hiçbir şeyden emin olamıyordu.
Aslında hepimizin hayattan tek beklentisi kendinden emin olduğu gibi yaren dediği kişiden de emin olmaktı. Bazılarımız güllük gülistanlık bir ilişkiyi sürdürürken, bazılarımızda değer bilmeyen ellerde yitip bitiyorduk.
İlk başta aşk isteyen genç kız zamanla mantık istemeye başladı. Hissetmeyi unutmuştu çünkü. Beyni kalbini yönetiyordu usul usul.
O kız şimdi 30 yaşında hala sevemiyor. Hala kimseye güvenmiyor.
Ve sonra kendi kendine dedi ki ne aşkla olacak bu iş ne de mantıkla ,olsa olsa güvenle olacak ne olacaksa…
Sizce dostlar aşk mı? , mantık mı? Yazımın altındaki yorumlarda buluşmak üzere sevgiyle kalın😊